22 Şubat 2012 Çarşamba

Kitap-ı sermaye üzerine, paparazzilik!


Efendim benim için manevi değeri çok yüksek olan üç adet yazımı, geliri Lösemili hastalarımıza bağışlanacağına inandığım için talep üzerine, talep edenlere verdim. Ancak bu niyetle Milliyet Blog yazarlarından talep edilen yazılar, izinsiz bir şekilde tekrar blog içerisinde oylamaya sunulmuştur. Bu benim hayatımda tasvip etmeyeceğim bir olaydı.

Neden diye soracak olursanız; burada mevcut gruplaşmaların olduğu bilinen bir gerçekken, yandaşlık, yoldaşlık, kankalık bariz şekilde kendini gösterirken (!) birbirleriyle hoşlaşan, koklaşan, yorumlaşan, tribünlerde çak-la-şan insanların yazıların tamamını okumadan bilimsel değil duygusal oy verecekleri su götürmez bir gerçekti!

Benim için çok değerli olan yazılarımı hiç kimse “izinsiz” olarak ortalık malı gibi çarşı pazar sunmamalıydı! İyi niyetliler diye sesimi ilk baştan çıkarmadım ama sonra baktım ki kazın ayağı öyle değil. Lösemili hastalar için istenilen yazılar... Sayın Yurdagül Hanım ile Bay Kanpak’ın egosunu tatmin eden bir kitap olarak eserlerimizin vücut bulduğu yetmediği gibi; Bay Kanpak’ın başka alanlarda da baskın çıkma gayretleri bardağı taşıran son damla oldu!

Kendisine ikinci yorumu mu gönderdiğimde bana” beni okumak zorunda değilsin” diyerek yorumlarımı yayınlamayacağını söyledi. Peki, ama neden? Çünkü kendisini, kendi sözleri ile şöyle bir Facebook deyimiyle dürtmüştüm. :) Benim huyumdur bu; önce insanı kendi sözüyle bir dürterim. Kişi o söze manidar bir cevap verirse adresini gösteririm! Tabi ki Bay Kanpak benden özür dileyeceğine M.Hacıoğlu’na yazdığı yorum cevabında şahsıma hakaret ederek, benim MB ta kendisinden daha kıdemli olduğumu bildiği halde; beni, çevremi yazıştığım onca insanı yok sayarak benimle hiçte yakışık almayan tarzda sokak ağzı ile dalaşmayı seçti.
İşin ilginç yanı Bay Kanpak’ın yazısı altına düşen yorumlar içimizdeki insanların acı bir portresiydi. Birine yaranmak için konunun ne olduğunu dahi sormadan gönül hoşlayıcı, canımlı, cicimli Beyciğim gibi yazılar bütün cazibesi ile (!) sev beni, okşa beni, hoşla beni, kopyala beni diye yalvarıyorlardı! Bende öyle yaptım zaten...

Kim bilir belki de benim “Hakkımda” Köşemin basitliğinin cazibesine kanan Bay Kanpak, kendisinin o parlak kariyer çıtası ve gözleri bağlı bu tribün desteği ile beni halt edeceğini düşündü! Bütün edebiyatçılar toplanmış hep bir ağızdan “ Bütün kızlar toplandık, toplandık, toplandık” şarkısını çalıyorlardı. Ama olmadı. :)) (Hesap o gün bugün tek tek soruluyor) :))  Bay Kanpak dediği gibi yorumlarımı yayınlamıyordu ama yorumlarımın içeriğine uygun bloglarını yazmaya seri olarak hakaretlere o üstün insan (!) kişiliği ile devam ediyordu.

Ne yaptı, ne etti kendi problemini kitap olayına taşıdı. Defalarca bunu yazmama rağmen Yurdagül Hanım ve birçok kişiye özel mesaj çekerek bunun doğru olmadığını söylememe rağmen kimse beni desteklemedi :)) Sağ olsun birçok kişi benim kitaba karşı çıktığımı sandı ve blog, blog üzerine beni yermek için adeta yarış yaptılar...

Bende bu arada boş durmuyor yedek Harddisk’ime bol bol yeni dosyalar açıyordum. İsimler çığ gibi büyüyordu. Yedek harddisk alıp PC ye monte ettim. Hakkımda yazı yazanı da o yazıya aleyhime yorum yazanı da dosyalarıma hapsettim.  Boş kaldıkça bana hakaret etmeyi seçen dost (!) larımızın, Dostluk, ilişkiler, inançlar ve siyaset yazılarını okuyup önemli bulduklarımı kopyaladım. Bana söyledikleri ağır sözlerden yola çıkarak, bende kendilerine o isimlerden oluşan dosyalar oluşturdum!:)) Tabi sadece bu kadarla yetinmedim... Bu dost (!) larımın tüm yorumlarını tüm mesajlarını gidenleri gelenleri tek tek kopyaladım.

Neler buldum şaşarsınız. Bir yazarımızın tam 150 tane Casper yorumcusu vardı :) bir yazarımız dört beş kimliği ile sürekli kendine duymak istediği yorumu yapıyor ve ona göre cevap veriyordu. Erkek kimliğine giren kadınları, kadın kılığına giren erkeleri... bir bayan okurumuza değişik kimlikler ile yapılan yorumlar, kurlar ve şaklabanlıklar...
Bay Kanpak’ın bu konuda dosyası bayağı kabarık! Zaten o da yazdığı saçma sapan yazılarını sile sile bir hal oldu garibim. !:)) Yurdagül Hanımın “Gülalkan” rumuzuyla yazarken, Bay Kanpak’ın bağ kur primlerini ödeme konusunu anlatması var ki, bu gün içine düştüğümüz durumu görünce acı acı onlar adına tebessüm ediyorum. :))
Susmanın altında, söylenemeyen bizim bilmediğimiz o yüzleşme davetlerinden arta kalan daha neler var kim bilir?
Yüce yaratana sığınırım..ne demişler “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”  

“Peki, öyleyse” deyip beni zorladıkları için kitap üzerinde biriken olumsuz düşüncelerimi bir bir yazdım. Bu kez MB editörleri yazımı yayınlamadı. Bende bu yazılarımı başka yerlerde yazarak kamuoyuna duyurmak istedim. Öyle ki muhatapların yanlışlarını buldukça kopyalayıp güç kazandım! Ben sertleştikçe onlar tribünlere koşarak ortalığı ayağa kaldırdılar :)) Ve hatta Milliyet Blog varken neden yazılarımı başka yerlere taşıyormuşum diye beni yine ağır eleştirdiler. (Rahmetli M.M de aynı şikâyetleri yapardı) :)) Sanki Yönetim yayınlıyor da ben yayınlamıyorum. :))

Ben onların yanlışlarını sıralıyor ve özür dilemelerini istiyordum onlar ise benden özür dilemek yerine şahsıma her türlü hayvan faunasından yakıştırmalar yapıyorlardı! :) Başka da yapacakları bir şey yok çünkü ben belgelenmiş teyit edilmiş yazıları ve yorumları üzerinden konuşuyordum! İlave kattığım sadece süslemelerim... o kadar da olsun değil mi? Zafer kazanmış komutanım ben :)

Yetti gayri ama. Benden günah gitti. Üslubumu istedikleri dozaja çıkardım. Edebiyat dünyasına yeni bir “Neyzen Tevfik” yarattılar! Şimdilerde anlamayanlara anladıkları dilden cevaplarımı “İz peşinde”  sayfamdan veriyorum. Bazen de “Yazımız uygundur, doğrusu budur!” sayfamdan.... Tabi zaman zaman kişiye özel hazırladığım web sayfam veya forum sitelerimde vardır! Daha dün yazdığım yerlerin linklerini bir sayfaya topladım kırk sayısını geçmişti. Bir çok yerde yazıyor olmama rağmen muhataplarım benim için sadece agresif, (saldırgan), psikolojisi bozuk, falan filan diyorlar. :)) Onlara uyanlar da aynı telden çalıyorlar. Bu yüzden kitabı yazılacak bir konu ve belge var elimde. Aklı olan adam sorar değil mi, “baylar bayanlar size niçin saldırıyorlar?” diye :)) Ama kimsenin böyle bir derdi yok maşallah.

Blogumuz evlere şenlik ha dostlar !

Ben öykümü "lösemili çocuklara yardım" talebi üzerine verdim. Sayın Yurdagül Hanım ve Bay Kanpak kendi egolarını tatmin etsin diye değil! Bu nedenle işin başında bize yalan söylenmiştir! Yok, lösemili vakfı olmadı Tema’ya gittik, yok orası da olmadı “Anadolu’dan seçme öyküler” adı altında kitabı çıkarttık gibi mazeretler beni- bizi bağlamaz. Bu yüzden hakkımı lösemili hastalar adına kesinlikle helal etmiyorum!

Günlerce kasıtlı (İtirafları var) olarak bu konunun polemiğini yaptılar.. Nispet olsun diye karşılıklı; Bay Kanpak ve Yurdagül Hanımın yazışmalarını ve şovlarını izledik! Ne çabuk unutuldu? Yeniden kuracağım yeni sitemde (!) tüm arşivimi "yorum arasında atıfta bulunanlara" öğreti olsun diye yayına vereceğim.

Anlamamakta ısrar edenlere "" de o güzel öğretici üslubumla gereken bilgiyi vermekten zevk duyarım! Bay Kanpak 13.02.2012 tarihli yazısında Yurdagül Hanım için "sinsi" ifadesini kullanmış ve ikimizin arasını onun açtığını beyan etmişti! Ben Yurdagül Hanımın yazısına yorum yazıp, buna dikkat çekince o yazı uçtu! Yazı yazmak beceri ve sorumluluk ister. Yazıya şehirler arası yolculukta verilen ihtiyaç molası gözüyle bakamazsınız!

Öyle bile olsa sifonu çekecek ve geride hiçbir pislik bırakmayacaksınız kardeşim, temizlik imanın şartlarındandır! Sifonu çekmezseniz S.ç,t.n,z mk etrafı kokutur. Şimdi kalkıp, biriniz evliya, biriniz melek rolüne bürünmeyin! Yazdıklarınız ve yaptıklarınız ortada... “Söz uçar yazı kalır.” O zaman, da olduğu gibi bu gün de konunun özünü bilmeden veya öğrenmekten kaçan destek kuvvetler yine “Heeeyt ülen” muhabbeti yapıyorlar! :))

Nispet için yazdığınız yazılarınızda, attığınız kahkahaları halen duyuyorum! Ya siz, benim şimdi attığım kahkahaları duyuyor musunuz? Allah aşkına kimi ne ile itham ettiysem doğru çıkmadı mı? Kime dokunduysam ses gelmedi mi? Nerede haksızlık var? Nerede yanlış var? Görebildiğime yetiştim! Sırada olanlarda var! Ama her defasında suçlular; kendine inanan gerzeklerin desteği sayesinde baskın çıkmaya çalışıyorlar ve çalıştılar. Peki, ben tınladım mı? Hayır!
Ne kadar yoldan çıkmış insan varsa dikkat etsinler! Ya bu doğru yola girecekler, ya bu yolda, sırtlarında taşıdıkları vebalin altında ezilecekler!
M.Talip Girgin

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder