Efendim benim için
manevi değeri çok yüksek olan üç adet yazımı, geliri Lösemili hastalarımıza
bağışlanacağına inandığım için talep üzerine, talep edenlere verdim. Ancak bu
niyetle Milliyet Blog yazarlarından talep edilen yazılar, izinsiz bir şekilde
tekrar blog içerisinde oylamaya sunulmuştur. Bu benim hayatımda tasvip
etmeyeceğim bir olaydı.
Neden diye soracak
olursanız; burada mevcut gruplaşmaların olduğu bilinen bir gerçekken,
yandaşlık, yoldaşlık, kankalık bariz şekilde kendini gösterirken (!)
birbirleriyle hoşlaşan, koklaşan, yorumlaşan, tribünlerde çak-la-şan insanların
yazıların tamamını okumadan bilimsel değil duygusal oy verecekleri su götürmez
bir gerçekti!
Benim için çok değerli
olan yazılarımı hiç kimse “izinsiz” olarak ortalık malı gibi çarşı pazar
sunmamalıydı! İyi niyetliler diye sesimi ilk baştan çıkarmadım ama sonra baktım
ki kazın ayağı öyle değil. Lösemili hastalar için istenilen yazılar... Sayın
Yurdagül Hanım ile Bay Kanpak’ın egosunu tatmin eden bir kitap olarak
eserlerimizin vücut bulduğu yetmediği gibi; Bay Kanpak’ın başka alanlarda da
baskın çıkma gayretleri bardağı taşıran son damla oldu!
Kendisine ikinci
yorumu mu gönderdiğimde bana” beni okumak zorunda değilsin” diyerek yorumlarımı
yayınlamayacağını söyledi. Peki, ama neden? Çünkü kendisini, kendi sözleri ile
şöyle bir Facebook deyimiyle dürtmüştüm. :) Benim huyumdur bu; önce insanı kendi
sözüyle bir dürterim. Kişi o söze manidar bir cevap verirse adresini
gösteririm! Tabi ki Bay Kanpak benden özür dileyeceğine M.Hacıoğlu’na yazdığı
yorum cevabında şahsıma hakaret ederek, benim MB ta kendisinden daha kıdemli
olduğumu bildiği halde; beni, çevremi yazıştığım onca insanı yok sayarak
benimle hiçte yakışık almayan tarzda sokak ağzı ile dalaşmayı seçti.
İşin ilginç yanı Bay
Kanpak’ın yazısı altına düşen yorumlar içimizdeki insanların acı bir
portresiydi. Birine yaranmak için konunun ne olduğunu dahi sormadan gönül
hoşlayıcı, canımlı, cicimli Beyciğim gibi yazılar bütün cazibesi ile (!) sev
beni, okşa beni, hoşla beni, kopyala beni diye yalvarıyorlardı! Bende öyle
yaptım zaten...
Kim bilir belki de
benim “Hakkımda” Köşemin basitliğinin cazibesine kanan Bay Kanpak, kendisinin o
parlak kariyer çıtası ve gözleri bağlı bu tribün desteği ile beni halt
edeceğini düşündü! Bütün edebiyatçılar toplanmış hep bir ağızdan “ Bütün kızlar
toplandık, toplandık, toplandık” şarkısını çalıyorlardı. Ama olmadı. :)) (Hesap
o gün bugün tek tek soruluyor) :)) Bay Kanpak dediği gibi yorumlarımı
yayınlamıyordu ama yorumlarımın içeriğine uygun bloglarını yazmaya seri olarak
hakaretlere o üstün insan (!) kişiliği ile devam ediyordu.
Ne yaptı, ne etti
kendi problemini kitap olayına taşıdı. Defalarca bunu yazmama rağmen Yurdagül
Hanım ve birçok kişiye özel mesaj çekerek bunun doğru olmadığını söylememe
rağmen kimse beni desteklemedi :)) Sağ olsun birçok kişi benim kitaba karşı
çıktığımı sandı ve blog, blog üzerine beni yermek için adeta yarış yaptılar...
Bende bu arada boş
durmuyor yedek Harddisk’ime bol bol yeni dosyalar açıyordum. İsimler çığ gibi
büyüyordu. Yedek harddisk alıp PC ye monte ettim. Hakkımda yazı yazanı da o
yazıya aleyhime yorum yazanı da dosyalarıma hapsettim. Boş kaldıkça bana
hakaret etmeyi seçen dost (!) larımızın, Dostluk, ilişkiler, inançlar ve
siyaset yazılarını okuyup önemli bulduklarımı kopyaladım. Bana söyledikleri
ağır sözlerden yola çıkarak, bende kendilerine o isimlerden oluşan dosyalar oluşturdum!:))
Tabi sadece bu kadarla yetinmedim... Bu dost (!) larımın tüm yorumlarını tüm
mesajlarını gidenleri gelenleri tek tek kopyaladım.
Neler buldum
şaşarsınız. Bir yazarımızın tam 150 tane Casper yorumcusu vardı :) bir
yazarımız dört beş kimliği ile sürekli kendine duymak istediği yorumu yapıyor
ve ona göre cevap veriyordu. Erkek kimliğine giren kadınları, kadın kılığına
giren erkeleri... bir bayan okurumuza değişik kimlikler ile yapılan yorumlar,
kurlar ve şaklabanlıklar...
Bay Kanpak’ın bu
konuda dosyası bayağı kabarık! Zaten o da yazdığı saçma sapan yazılarını sile
sile bir hal oldu garibim. !:)) Yurdagül Hanımın “Gülalkan” rumuzuyla yazarken,
Bay Kanpak’ın bağ kur primlerini ödeme konusunu anlatması var ki, bu gün içine
düştüğümüz durumu görünce acı acı onlar adına tebessüm ediyorum. :))
Susmanın altında,
söylenemeyen bizim bilmediğimiz o yüzleşme davetlerinden arta kalan daha neler
var kim bilir?
Yüce yaratana
sığınırım..ne demişler “Alma mazlumun ahını çıkar aheste aheste”
“Peki, öyleyse” deyip
beni zorladıkları için kitap üzerinde biriken olumsuz düşüncelerimi bir bir
yazdım. Bu kez MB editörleri yazımı yayınlamadı. Bende bu yazılarımı başka
yerlerde yazarak kamuoyuna duyurmak istedim. Öyle ki muhatapların yanlışlarını
buldukça kopyalayıp güç kazandım! Ben sertleştikçe onlar tribünlere koşarak
ortalığı ayağa kaldırdılar :)) Ve hatta Milliyet Blog varken neden yazılarımı
başka yerlere taşıyormuşum diye beni yine ağır eleştirdiler. (Rahmetli M.M de
aynı şikâyetleri yapardı) :)) Sanki Yönetim yayınlıyor da ben yayınlamıyorum.
:))
Ben onların
yanlışlarını sıralıyor ve özür dilemelerini istiyordum onlar ise benden özür
dilemek yerine şahsıma her türlü hayvan faunasından yakıştırmalar yapıyorlardı!
:) Başka da yapacakları bir şey yok çünkü ben belgelenmiş teyit edilmiş
yazıları ve yorumları üzerinden konuşuyordum! İlave kattığım sadece
süslemelerim... o kadar da olsun değil mi? Zafer kazanmış komutanım ben :)
Yetti gayri ama.
Benden günah gitti. Üslubumu istedikleri dozaja çıkardım. Edebiyat dünyasına yeni
bir “Neyzen Tevfik” yarattılar! Şimdilerde anlamayanlara anladıkları dilden cevaplarımı “İz peşinde” sayfamdan veriyorum. Bazen de “Yazımız uygundur, doğrusu budur!” sayfamdan.... Tabi zaman zaman kişiye
özel hazırladığım web sayfam veya forum sitelerimde vardır! Daha dün yazdığım yerlerin linklerini
bir sayfaya topladım kırk sayısını geçmişti. Bir çok yerde yazıyor olmama
rağmen muhataplarım benim için sadece agresif, (saldırgan), psikolojisi bozuk,
falan filan diyorlar. :)) Onlara uyanlar da aynı telden çalıyorlar. Bu yüzden
kitabı yazılacak bir konu ve belge var elimde. Aklı olan adam sorar değil mi,
“baylar bayanlar size niçin saldırıyorlar?” diye :)) Ama kimsenin böyle bir
derdi yok maşallah.
Blogumuz evlere şenlik
ha dostlar !
Ben öykümü
"lösemili çocuklara yardım" talebi üzerine verdim. Sayın Yurdagül
Hanım ve Bay Kanpak kendi egolarını tatmin etsin diye değil! Bu nedenle işin
başında bize yalan söylenmiştir! Yok, lösemili vakfı olmadı Tema’ya gittik, yok
orası da olmadı “Anadolu’dan seçme öyküler” adı altında kitabı çıkarttık gibi
mazeretler beni- bizi bağlamaz. Bu yüzden hakkımı lösemili hastalar adına
kesinlikle helal etmiyorum!
Günlerce kasıtlı
(İtirafları var) olarak bu konunun polemiğini yaptılar.. Nispet olsun diye
karşılıklı; Bay Kanpak ve Yurdagül Hanımın yazışmalarını ve şovlarını izledik!
Ne çabuk unutuldu? Yeniden kuracağım yeni sitemde (!) tüm arşivimi "yorum
arasında atıfta bulunanlara" öğreti olsun diye yayına vereceğim.
Anlamamakta ısrar
edenlere "" de o güzel öğretici üslubumla gereken bilgiyi vermekten
zevk duyarım! Bay Kanpak 13.02.2012 tarihli yazısında Yurdagül Hanım için
"sinsi" ifadesini kullanmış ve ikimizin arasını onun açtığını beyan
etmişti! Ben Yurdagül Hanımın yazısına yorum yazıp, buna dikkat çekince o yazı
uçtu! Yazı yazmak beceri ve sorumluluk ister. Yazıya şehirler arası yolculukta
verilen ihtiyaç molası gözüyle bakamazsınız!
Öyle bile olsa sifonu
çekecek ve geride hiçbir pislik bırakmayacaksınız kardeşim, temizlik imanın
şartlarındandır! Sifonu çekmezseniz S.ç,t.n,z mk etrafı kokutur. Şimdi kalkıp,
biriniz evliya, biriniz melek rolüne bürünmeyin! Yazdıklarınız ve yaptıklarınız
ortada... “Söz uçar yazı kalır.” O zaman, da olduğu gibi bu gün de konunun
özünü bilmeden veya öğrenmekten kaçan destek kuvvetler yine “Heeeyt ülen”
muhabbeti yapıyorlar! :))
Nispet için yazdığınız
yazılarınızda, attığınız kahkahaları halen duyuyorum! Ya siz, benim şimdi
attığım kahkahaları duyuyor musunuz? Allah aşkına kimi ne ile itham ettiysem
doğru çıkmadı mı? Kime dokunduysam ses gelmedi mi? Nerede haksızlık var? Nerede
yanlış var? Görebildiğime yetiştim! Sırada olanlarda var! Ama her defasında suçlular;
kendine inanan gerzeklerin desteği sayesinde baskın çıkmaya çalışıyorlar ve
çalıştılar. Peki, ben tınladım mı? Hayır!
Ne kadar yoldan çıkmış
insan varsa dikkat etsinler! Ya bu doğru yola girecekler, ya bu
yolda, sırtlarında taşıdıkları vebalin altında ezilecekler!
M.Talip Girgin