30 Eylül 2010 Perşembe

Hiçbir Şeyi Küçük Görme!

“Ariflerden biri, çamurlu kaygan bir yolda, eteklerini toplayarak, dikkatli adımlarla yürüyordu. Fakat bütün çabasına rağmen düştü. Her tarafı çamur olduğu için, artık serbestçe yürümeye başladı. Bir taraftan ağlıyor ve ” İşte günaha düşmeden önce günahlardan sakınan adamın hali budur. Bir defa, iki defa… Günaha düştükten sonra, artık aldırış etmeden onun ortasında yürümeye başlar!” diyordu.

Büyük günahların yolu, küçük günahlardan geçer. Her büyük günahın öncesinde küçük günahlar vardır. Adam öldürmenin başlangıcı dedikodu, münakaşa ve düşmanlık olabildiği gibi, fuhşa ulaştıran yol da çoğu kez bir bakıştır.
Kötülüğü önlemek isteyenler!
Sevindiren ya da ağlatan manzarayı küçük şeyde arayın. Küçük şeyler küçük kalmaz, büyür. Yoldan hafife sapmak, sonunda yolu tamamen kaybettirir. Her şey küçük bir değişimle, aslından uzaklaşır.”

HZ. Ali. (r.a) güzel sözlerinden biri;
Haksızlık önünde eğilmeyiniz, çünkü hakkınızla beraber şerefinizi de kaybedersiniz.”

Takvim yaprağı: 9 Şubat 2004 pazartesi.

&&&

-Allah insanları boş yere yaratmamıştır, her bir insanın yaşadığı hayat boyunca üstlendiği görevleri vardır. Bu görevler içerisinde insanlar; diğer insanlara ibret olacak vahim; veya keyif ve mutluluk verecek güzel olaylar da öncülük yaparlar.
Bizlerin hangi sahnede rol alacağımıza karar veren vicdanlarımız vardır. Tabi birde, bir çok tahlihsiz insanın iç geçirerek baktığı, doğuştan talihli insanlar vardır, hep gülen!
Bakıldığında içi görünmez insanların; ama kim bilir "gerçek" nedir veya neye hasret çekilir, gülen veya ağlayan gözlerin, doğru diye anlatılan, yalan sözlerin ardında!

Not: Güzel olan her sözü; ibret için saklarım, yeri gelir kulağıma küpe yaparım…
Mutlaka sizlerin de atmaya kıyamadığınız ve usulca kitaplarınızın arasına bıraktığınız, çok senelik; güzel takvim yapraklarınız vardır…


M.Talip Girgin.

25 Eylül 2010 Cumartesi

Atatürk Öldü, Dil Katliamı Başladı.


Tüm Ulusumuzun Dil Bayramı Kutlu Olsun. “Onbirinci asırda Çin’de bir şarlatan, belkemiğindeki her aksaklık ve bozukluğu düzeltebileceğini iddia ediyordu. “Sırtınız, ister bir yay gibi olsun, ister bir karides gibi veya ister bir yüzük gibi olsun, bana gelin, derhal düzelteyim,” diyordu. Bir kambur, adamın dediklerine sorup soruşturmadan inandı. Şarlatan “düzeltici,” kamburu, bir tahta üzerine yüzüstü yatırdı; sırtına da adamın kamburuna bir kılıf gibi uyan bir tahta koydu. Ve başladı üzerinde zıplamaya…


Kamburun sırtı düzelmişti ama adam da ölmüştü! Kamburun oğlu, bu şarlatan “düzeltici”yi dava etmek istediyse de, şarlatanın cevabı şu oldu: “Benim vazifem, onun kamburunu düzeltmekti; yaşayıp yaşamayacağı beni düşündüremezdi.” Atatürk’ün ölümünden sonra, Türkçenin nasıl boğazlandığı üzerinde duracak bir yazı için bu Çin hikâyesinden daha yerinde bir giriş düşünemedim.
Türkçe’nin ifade gücü kayboluyor diye feryat edenlere, Türkçeyi gasp eden bu insanlar, buldukları beş-on kelimeyi göstererek, “bakın bu öz Türkçe sözcükleri artık sizde kullanıyorsunuz.” Diye sureti haktan görünmek istiyorlardı.
Kelime katliamı, “Türkçe’nin yeni tarifi ile başlatıldı
Atatürk’ün, Güneş-Dil Teorisi ile özleştirmecilikten vazgeçmesi, temiz ve güzel Türkçe’ye gönül verenleri sevindirmiş, güçlendirmişti. Ne var ki, onların bu sevinç ve mutluluğu uzun sürmeyecekti. Çünkü Atatürk’ün ölümünden çok kısa bir müddet sonra, Türkçe’nin başına neler geleceğinin belirtileri görünmeye başlanmıştı. Aralarında gerçek dilcilerin bulunmadığı, bir sürü kelin ve körün “dilci” olarak kabul edildiği bu Kurum’da toplananlar, Türk diline, istedikleri gibi tasarruf edeceklerini gösteriyorlardı. Onların, özleştirmeyi nasıl yürüteceklerini, Türk Dil Kurumu’nun senelerce genel yazmanlığını yapan Ömer Asım Aksoy şöyle anlatıyordu;
“…dil, doğal ve toplumsal bütün olaylar gibi müdahale kabul eder… Kırk yıldan beri dilimizde görülen gelişme, bu müdahalenin etkisiyle olmamış mıdır?”…

Efendim, Türk dilini, babalarından kalan bir çiftlik gibi kendi tasarruflarına geçiren bu insanlar, birazdan göreceğiniz gibi, en küçük bir tenkide yeltenmek cüretini gösterenlere hemen kapıyı işaret ediyorlardı. Haşim Nihat Er-bil, aynı kitabında diyor ki:
Dil Kurumu, dil hakkındaki düşüncelerinin doğruluğundan o kadar emindi ki, 1942 Kurultay’ını açarken, Kurultay’da kimlerin gelip neler söyleyeceğini önceden tasarlanmıştı… Kurum, önceden seçtiği bazı yazıcıları ve profesörleri Kurultay’a soktu ve kurultayın kapısını bunlardan başkasına kapadı… Türk dili münakaşa edilen bir yerin kapısı, bütün Türklere açık olsaydı, dilin ne olduğunu bilenler, Kurultay’a gidip Dil Kurumu’nun ve ona uyan birkaç profesörün dilden hiçbir şey anlamadıklarını bağırarak onlara söyleyecekti!”*

Tarih, Dil Kurumumuz üzerinde ne kadar tekerrür eder bilemem ama bu gün, biz blog yazarları olarak, tarihten ve bu yazılanlardan ders çıkarmalıyız. Daha fazla entelektüel görüneceğiz diye, Türkçemizde olmayan kelimeleri varmış gibi yazarak, Türkçemizi daha fazla kat etmeyelim! Bazı arkadaşlarımız blogların da “Türk Dili” üzerine güzel yazılar yazmakta ve bizlerle paylaşmaktalar. Onlara gösterdikleri duyarlılık için şahsım ve Türkiye Türkçe'si adına teşekkür ederim. Bizler, burada her ne kadar hobi olarak, önemli veya önemsiz bir şeyler yazıyorsak bile Türkçe'mize gerekli özeni göstermek zorundayız.


Sonuç itibari ile ATATÜRK öldükten sonra Türkçe’mize yeni kelimeler ilave edildiği gibi (!) dikkatsizlik ve bulunduğu ortamı ciddiye almamanın sonucunda, aşağıda ki, anlamsız kelimelerden oluşan bir kirlilik oluşmuş ve oluşmaya da devam edecektir! Ben şahsen, bir Demirci Ustası olarak, kendisini 20 dalda Oskar ödülü almış bir sinema oyuncusu gibi takdim edenler (!) yazdıklarına daha fazla dikkat etmeli, Türkçemize ve Ulusumuza, ayrıca Yazdığı blog yapısına, hak ettiği saygıyı göstermeli diye düşünüyorum.


Kendini olduğundan çok farklı gösteren ve zaman zaman başkalarının profilini eleştirenlerin, yaptıkları bu yazı hataları yüzünden ulusumuz adına üzülüyorum!


Türkçemiz hiçbir bireyin babasının malı değildir. Herkes bildiği kadarından fazlasını öğrenmek zorunda olmalı. Yazdıklarımız Vatanımızı, insanımızı ne kadar önemsediğimizi gösterir.


Size 6000 MB yazarı içinden sadece bir kişinin (2,5 - 3 senedir aramızda) yaptığı hatalardan örnekler vermek istiyorum. İnsan kendi egosu yüzünden Türk Dilini bu kadar kat etmemeli!


(Orijinal hali ile Karizmatik sözler)

“—Aydın veya Entellektüel Kariyer değilse o zaman her kalıba girebileb civa gibidir. Ben bir konuda düşündüklerini tutarlı bir savla kağıda dökemeyeni ciddiye almıyorum ve birinin tüm yazdıklarının tutarlı olacağını düşünmediğimden yazı başına algılıyorum ki; bazen çok tutarlı yazan bazen saçmalayabiliyor, güzelliklerle gönül hoşluğuyla...”

“DOĞRU MU? DOĞRU YERDE OLMAK MI?” -Öğrendiklerim ve deneyimlerim; doğrunun filozofik, doğru pozsiyonunda popülist realist bir durum olduğunu öğrettiyse de, ikinciyi beceremediğim için özgürlüğü seviyorum...
“Kendimize olan sevgi ve saygımız”

—SEVGİ VE SAYGI: İlkel toplumdan beri temelde yaş farkıyla yrıştırılmış sonra mevkiyle ve pozsiyonunda bence de sevgi ve saygı; niteliksel birikimsel ve topluma katkıyla ayrıştırılmalı, selamlar

—UNUTURUM: başlıklı blogumu hatırlattınız, milyonlarca okuyan olmasa yüzlerce yazar olmaz... yazarı yazar yapan okuyucunun düzeyidir. İhtiyacım kadar okumaktan, yazabildiğim kadar yazmak yanayım...güzelliklerle...

—BLOG ve BLOGTA KATEGORİ: Blok yazarı olmak diye bir sınav olmadığına göre yazmayı beceriyorum diyen herkes olabilir. Blog çokça kategorisi olan bir ortam ancak aktüel kategoriler herkesin buluştuğu ortam ve bence kenidini tanımak ve yenilenmek için çok önemli bir fırsat...

—Bilinçaltını gizlerini ifşa etmeyi kabul eden bir arkadaşımla deşarj seansları yapmıştık ve beşincisinden sonrasını dinlemek istememiştim. Çünkü bilinen o ile anlattığı o farklıydı, bilinen o anlattığı o ya giydirilmişti. Sonra sansürsüz 21 kısa günlükler tuttu birlikte okuduğumuzda 3 gün üst üste aynı olmadığını gördük ve bence insanın en gizemli kavramının bizzzat BEN i olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendini dışarıdan seyredemiyor düşünsel ve davranışsal değişimlerini izleyemiyor yorumlayamıyor. Hayatta başarılı ve doygun olmanın en temelininde OBJEKTİF BENİ tanımlayabilmek olduğunu düşünüyorum, Bu yazıyı kendim için yazmadığımı BEN olgusunu hakimiyet duygusuna dönüştürebileceğini zannedenlere yönelik yazdığımı belirtirim, benim kapris bunalım gibi kavramlarla yazmam ve davranmam mümkün değildir.

(Ve yukarıda ki sözlerin sahibine ait katledilmiş kelimeler!)

Oalrak- yrıştırılmış – mevkiyle – tesr – geçmilşim – eskik – kusuratlı – olark – elbiesler – Kollej – diyiyorum – açıdanda – çöüzmsüz – banada – olamyacağı – başalayıp – becerbilenlere – sovunu – yalaın – pazrlasa – istyorum – Ksımetse – tahhakkümü – yönetemlerin – Hristiyan - anlayabilceğini - Mülüman mezarlığı – yazamktan - gönğül hoşluğuyla - zara - teşekkür ediy – anarştin - anarşistide – koly – yoprumlanması – yiyincede – MLOGTA – denemeyeciğini –gencede - editöryaya teşekküler – Oğluda - akllı - yapalımı – demofrme - yüzyüze - Gönül hoşluğuyal – olcağaı – yüzyüzlülük - tanınmş – öğretmlerim - diyiyorum ki - devletinemi dönüşktükte – güzleliklerle – Sonuda – lutfunda – dedmiştim – güzelikler – Şefaflık – sunsalarda - düşüncelrinden – Alalh – demograsinin – ogunluk – oluşmuna – kitabıda - gib) – iBirincisi – toyekün - ağacç – terciht – geçiçi – yerdeben – güzlelikler – güzlelikler : (ısrarla aynı kelime kullanılıyor) – anadoluyu – olmamsına – yaradınlanlar - yaradanın – varedecek – varsaydığmızda - yapamasamda – makenizmasını – olanmantığımla – gödüm – yönetemleri – dileiğyle – teşekkrüler- “Artısı ve eksisiyle yorumunuza teşekkrüler” (ısrarla aynı hata!) – etkeninizide – gmzlüyorum – gerkmez - katmamk içino - kitapp eksper – çrçeve – bizzzat – temelininde – sevgielir – serleştim – fiansman – içeriğ – yapılanınamacı – piskolojiye - Uzmamalıydı ve nahoş olmamlıydı - Antlaya'da – YAZDIKLRINIZ - TEMEK ŞART - karmsarlıklarının – herçşey – olmultu – sesszide – dilğiyle - selmalar sevgiler – psikolijinizle - desetek – beylerede - YAzın - finasmanı – akedemisyenin – kestitremez – gelien - koktely - topyekün - modelide – şöförü – karöaşa – karğaşa – hissetiğiniz - göül hoşluğudur – kollektif - gerkiyor - kenidini - ciidiye - kalmmayım - TARTIŞAMK – sonuda – tartışam – sinerjik – hoşnutum – edeyimin – tartışam – karılamyacağım - düene kavulturulsa – kardar - güzleliklerle... Israrla aynı! – diriltmesiyel – poizsyonu – yine aynı hata! poizsyonu – yine aynı :)) güzleliklerle – devame - taşımızşınız – oratma – sizinkisi – sürekli :)) güzlliklerle – benizyor – Çatlayacağım yahu yine aynı hata:)) – güzlelikler - çobasını - azalizi – şekllendirildiği – başaına – Beöyle -


&&&


İnsan etrafındaki, dost yazar ve edebiyatçı kimlikleri örnek almalı, onların yazdıklarından kendine ders çıkarmasını bilmeli... Tren ve bilumum mahluklar geldi aklıma...ne kadar komik değil mi:))

&&&

"Türkçe Bilen Aranıyor" demiştin ya hocam? Biz, şimdi o bozulan Türkçe'mizi tercüme edecek insanları "arar" olmaya gidiyoruz! Yolun sonun da maalesef bu görünüyor...

Rahmetli Nejat Muallimoğlu hocanın aziz ruhuna...
Saygı duyuyorum hocam…

"Zamanında yayınlanmayan yazı yazı değildir; bu süreç günün önem ve emniyetine verilen değeri gösterir!"

M.Talip Girgin.

Suçlu Kim? Oyunu Oynamak İstermisiniz?


Milliyet Blog üyeleri içinde avukat bol maşallah ama ben diplomalı olanları tercih ederim! Savcı ve hâkime ihtiyaç var sanırım o işi de istersek hallederiz. Şimdi bırakın disiplin kurulunu vs. İşte hem eğlenecek hem “suçlu kim” onu bulacağız! Polemikten şundan bundan sürekli rahatsız olanlar var. İsteyerek veya istemeyerek polemiğe bulaşanlar var. Tüm bu gergin ortamdan kurtulup tam tersine bu durumları eğlenceli bir hale getirmek istemez misiniz?


İçinizde ünlü Avukat Petroçelli olmak isteyen yok mu? Veya komiser kolombo (colombo) Efsanevi dedektif Sherlock Holmes;

Mahkeme salonumuz halka açık tüm MB üyeleri ve misafirler mahkemeyi izleyebilir. Davacılar; umuma açık yerlerde şikâyet yerine söz konusu mahkemeye avukatları aracılığıyla dava dilekçesi yazabilirler. Örneğin son zamanlarda hakkımda çok şikâyet oldu. Bu şikâyet dilekçelerini mahkeme başkanına sunup beni dava edebilirler! Tabi bu bir oyun ama oyun oynarken suçlunun kim olduğunu bulabiliriz.

Mahkeme salonlarında gezmiş biri değilim. MB içinde mahkeme nasıl olur, bu konu üzerinde hukukçu arkadaşların önerilerini dikkate almakta fayda var. Hadi hep birlikte eğlenceli bir oyuna girişelim “SUÇLU KİM”? Avukat, savcı ve hâkimleri göreve davet ediyorum!

Ana yasamızı kuralım! Suçların ne olduğunu ve cezaların ne olacağını tartışalım. Kavgaların küskünlüklerin önüne geçmek için bizimde bir anayasamız olsun. Şikâyet merceği MB editörleri değil kendi içimizden seçtiğimiz yargı kurulu olsun. Bunun birçok benzeri sitelere örnek teşkil edeceğini umut ediyorum. “Suçlu kim” oyununda ben davalı olmaya adayım! Yok, davacı olmamı isteyen varsa davacı da olabilirim. :))

Bu konuda rahatsızlık duyanların desteğini bekliyorum. Bu mahkemeyi oluşturalım hem eğlenip hem suçluyu bulalım!
Ak mı kara mı belli olsun :))

15 Eylül 2010 Çarşamba

Yorumlaşmak ve Uzlaşmak!

Efendim bloglarda sörf yaparken bir yazının başlığı veya yazıya konan resim ilgimizi çeker ve hemen o yazıyı okumak için tıklarız. Yazı bizim için bir hayal kırıklığı olmamışsa, yazıyı yazan kişiye yazıdan aldığımız keyfi ve memnuniyeti bildirmek için yorum yazarız. Bu yorum yazı sahibini memnun eder ve daha güzel yazılara imza atmak için ona şevk verir.

“Tabi her zaman papaz yahni yemez” beğenmediğimiz yazılara da, beğenmediğimizi bildiririz.
Beğenmediğimizi belirttiğimiz yorumlar bazen yayınlanmaz ve yazı sahibi akıllı biri ise yorumu yayınlamaz ama yaptığının hata olduğunu kabul eder ve yorum yazan kişiye mesaj çeker veya konu üzerinde uzlaşma yolu arar.
Örnek: Der ki; “Sevgili üstadım, konu yanlış anlaşılmış buna sebep olduğum için özür dilerim. Hemen bahsettiğiniz yeri düzelttim veya düzelteceğim.”
Bu noktada polemik olmadan olay biter.
Fakat birde olayın bir başka yönü vardır. Kişi kendine gelen övgü ve hatta cıvık tarzda ki yorumları keyifle yayınlar…
Üstelik yazısında bir yanlışı varsa o yanlışa yorum cevaplarında da devam eder!
Tam bu sırada biri gelir ve pişmiş aşa su katar. Ona yaptığı yanlışı gösterir ve bundan rahatsızlık duyduğunu ima eder.
Haydaaaa!!
Hadi yazıyı silmek düzeltmek kolay da, gerile gerile yazdığı önceki yorum cevaplarını nasıl düzeltsin, nasıl silsin?
Tamam, insan ne kadar güvenilir olursa olsun ancak kendi sayfasında kontrol edebildiği yorum ve mesajlarını silebilir. Bir kere yazdı mı bir daha o yazılanlar ile oynayamaz ki!

Yazı sahibinin bu noktada yapacağı iki seçeneği vardır.
1- Yazının tık sayısını veya yorum sayısını arttırdığına bakmadan bu yazısın blogdan çekecek!
2- Ya da bu yorumu gönderen kişinin yorumunu yayınlamayıp onu yok sayacaktır.
Tabi yorum sahibi benim gibi ısrarcı olursa kişi yandı! :)

Şimdi yazısından vaz geçemeyen, yanlışından dönemeyen insanın yapacağı son seçenek kalıyor ortaya. Yorum gönderen kişinin kişiliği ile uğraşmak

Yazısında ki yorum sahiplerine daha da şirin görünüp biraz daha genelin hoşuna gidecek yazılarla veya tanıdık tanımadık ilgili ilgisiz herkesle yorum trafiğine girerek, insanları kendine çekmek ve tatlı sözlerle onların güvenini kazanmak.

Bu hareket ile oluşturduğu sanal gücü kendisini sorgulayan bir insanın üzerine rahatlıkla yönlendirebileceğini ve çok sesli koro eşliğinde kişiyi susturabileceğini düşünmektedir!

Ve hatta sanal güçlerin nerelerde odaklandığını görse o güçleri de, bir şekil de rakibinin üzerine çekmek için onları kullanmaktan geri kalmaz!

Fakat çakma kariyer sahiplerinin unuttuğu bir şey var! Kişilerin profillerine göre hareket etmek, insanı yanlışa düşürebilir. Ya kişi bir Sherlock Holmes hayranı ise?

Siz çeşitli yazı ve yorumlar ile tarafınızdan kandırılmış insanlardan veya sorgusuz sualsiz size tapan, beyinsiz cıvık insanlardan sanal bir güç elde ederken, kişi sizin şecerenizi çoktan üç boyutlu kopyalamıştır! Daha önce kimlere ne yazmışsınız, size karşı çıkan insanlara nasıl saldırmışsınız, hangi ruh haliyle günün hangi saatlerinde kimlere hangi kategorilere yorum yazmışsınız, blog yazılarınız, siyaset yazılarınız, cinsellik yazılarınız, hepsi tek tek okunmuş ve kopyalanmıştır. 2000 nin üzerinde mesaj ve yorumlar, bloglar vs.

Siz sağda solda size sanal destek veren insanların arasından çok sesli koro eşliğinde karşılıklı yazdıklarınıza “al gülüm ver gülüm” yorumlarınızla birbirinize cevap verirken, rakibinize de giydirme yapmaktan geri kalmazsınız (!) Siz pembe düşlerinizle bulutların üzerinde zafer naraları atarken, rakibinizin sizin her hareketinizi izleyip bilgileri depoladığının farkında olmazsınız. :))

Ansızın bir yazınıza veya başka birinin yazısının altına daha önce pervazsızca yazdığınız bir yorumun zıttı ile sizi yakalayan rakibinize cevap veremezsiniz! Sayfa sizin ise zaten ya blogunuzu çekersiniz ya yorumları yayınlamazsınız ama rakibiniz tam yerinde lafı "cuk" diye oturtmuştur. İşte o cuk-lama sizi kahreder verem olursunuz verem :)

Kişinin elinde sizin daha önce yaptığınız tonlarca kabahatler listesi vardır. Bunu fark ettiğiniz de önce kendi kişiliğiniz (!) ile yazdığınız, müdahale edebileceğiniz kanıtları yok etmeye kalkarsınız. Nedir onlar? Mesela polemik içeren blog yazılarınız... Hemen siliyorsunuz onları. Çünkü hem yazı da, hem yorumlar da kişi veya kişilere yazdığınız hakaret var.

Sonra en yakın arkadaşlarınızı arıyor ve onlara “size yazdığım şu şu yorumları siler misiniz” diye rica ediyorsunuz. Sonra ne yapıyorsunuz Başka kimlikle yazdığınız yazıları siliyorsunuz.

Blogda kim başkasına yazdığı, başkasının sayfasında ki yorumları silebilir ki?

(Siz insanlara hakaret edeceksiniz ve sonra bir şekil de başkasının sayfasındaki bu yorumları sildireceksiniz bu hangi ruh haline ve anlayışa girer?)

Şayet blog yazanlarının her birinin dört kimlikle yazdığını düşünürsek, gerçek kimliği ile takma kimliğine yorum gönderebileceği gibi; takma kimliği ile gerçek kimliğine de yorum gönderebilir. Kişi bunu ne için yapar veya buna niye gerek duyar ki? Tabi ki kendine menfaat sağlamak için.

Hiç ilgi görmeyen saçma sapan polemik içeren bir yazı yazdığınız da da hemen casper kimlikler ile takma kimlikler devreye girer. Polemik yaptığınız kişiye vereceğiniz cevaplara uygun yorumları sağ cebinizden alıp sol cebinize atarsınız!

Kendinizi bu âlemin kralı sanırsınız. Sanki sizden başka akıllı yoktur! Şimdi takma, çakma, sahte kimliklerinizi ve o kimliklerle gönderdiğiniz yorumlarınızı ve yazılarınızı sildiniz. Konu komşuya rica edip onlarda ki kırıntıları da temizlettiniz. Şimdi rakibinizin link vereceği bir açığınızın kalmadığını düşünüyorsunuz! Öylemi.

Şimdi her şey kitabına uygun sizin için bu işleri yaparken polemikte yapmadınız temizlik bittiğine göre şimdi sanal gücünüzü ve cıvımışları peşinize takıp yeni kanunlar çıkarmak ve rakibinizi blogdan attırmak istiyorsunuz. Nasılsa bahar temizliği yaptınız, korkacak bir şeyiniz yok öyle değil mi?

Sanal gücünüz ve takma kimliğinizi konuşturuyorsunuz “Ay ayol ben bu saldırganlar yüzünden sayfamı sıfırladım neler çektim onlardan neler?” Tam bunlar için “Kuş ile İnek” yazım ideal.

Bir Allah'ın kulu da sormuyor (!) madem sayfanı sıfırladın ne bok arıyorsun polemik yazısında diye:)

Tabi bu arada padişahım çok yaşa diyenleriniz sizi yanlışa sürüklemeye devam ediyor bir iki dostunuz size bu işten vaz geçmenizi söylese de siz bu tatlı beladan vaz geçemiyorsunuz.

Malum kişinin aynı sayfada yazılarına sansür uygulandığı için memnunsunuz ama rakibinizin başka sitelerde yazması ve geniş bir ağa sahip olması da canınızı sıkıyor.

Sanki gerçekten kişisel bir problem varmış gibi rakibinizi yüz yüze görüşmeye çağırıyorsunuz bunu yaparken de önce hakaret edip "gelsene lan beyefendi " diyerek kabalığınızı, kibarlıkmış gibi veya erkeklikmiş gibi cümle âleme duyurmaya kalkıyorsunuz!

Muhatabınızın sizin bu çağrınızı muhatap almamasının seviyenize düşmeyecek kadar akıllı biri olduğu sizi korkutmaya devam edecektir! Siz bir taraftan "beni okuma, beni takip etme" diyeceksiniz, diğer taraftan rakibinize çemkirmeye devam edeceksiniz. Sonra da konu komşuya feryat’ı figan…

Rakibinizin yayınlamadığınız yorumlarının içinden işinize gelen bir yorumu yayınlayıp "bakın arkadaşlarım, sizden çok şey öğrendiğim blogdaşlarım bakın adamın biri size ne diyor" diyerek hedef göstererek, kendinize destek aramaya çalışmanız aslında sizin ne kadar çaresizlik içinde olduğunuzu göstermez mi?

Tabi hiç kimse sizin yüzünüze doğrudan söylemiyor ama dolaylı da olsa “bu duruma sizin yüzünüzden düştük otur artık kıçının üstüne” diyenler de çıkıyor tabi.

Eski köye yeni adetler getirmeye çalışmanızın da iki sebebi var aslında;
1-Tarafınızdan aldatılmış sanal gücünüz ile çok sesli koro eşliğinde rakibinizi blog’tan attırıp rahatlamak;
2-Yenilgiyi kabul etmeniz durumunda "bak adam nasıl seni madara etti " demesinler diye bir bahane ile kendinizi blog’tan attırmak! Birde iki de "ben bile olsam" demeniz bundan değil mi?

Öyle ya bunun için arka arkaya bir sürü kabahat işlemediniz mi?

Eski dostlarınız ufak ufak desteğini çekmeye başlayınca yeni yüzlere yönelmek istersiniz!
Rakibinizin seçme bir mesajını alıp siyasilerin duraklar da üst geçitler de dağıttıkları el ilanları gibi ilk defa, rastgele tıkladığınız sayfalara mesaj çekmeniz hangi ruh halinizde olduğunu göstermez mi?

Bunu yaparken bol kariyerli ve güzel üslup ve ahlaklı insanlara yönelmeniz çok planlı olduğunuzu gösterir ama unuttuğunuz bir şey vardır, halkın tercihi samimi insanlardan yanadır nitekim seçtiğiniz kişiler saf değildir ve sizin beklentinizin dışında cevap vermeleri sizi üzecektir.

Bugün Sayın Başbakanımızın başarısı samimiyetinden gelir. Muhalefet partilerinin başarısızlığı ise o asık suratlarının yanında hep Sayın Başbakanın kişiliğine saldırı yapmaları ve hep ondan şikayetçi olmaları sebebi iledir! Halk Başbakansız bir muhalefetin, muhalefet yapamayacağına inanmaktadır! O yüzden muhalefetin işsiz kalmaması için Başbakanı iktidarda tutmaya kararlıdırlar(!) :)) Şikayet onların ekmek kapısıdır, ne kadar çok şikayet ne kadar çok iftira atarlarsa Recep Tayyip Erdoğan iktidar da kalacak ve muhalefette işsiz kalmayacaktır! :))

Şimdi bunun konumuzla ne alakası var diye soran çıkabilir tabi :)) ama akıllı insanlar bir bağ kuracaktır muhtemelen… Biraz uzun oldu galiba özür dilerim. Saygılar efendim…


Benzer yazı ile devam edeceğim :))

M.Talip Girgin
Blogspotta yayınlanmıştır.

14 Eylül 2010 Salı

Örnek aldıklarım...

Çok şükür HZ. DAVUD (AS) mı örnek aldım! Demiri işleyerek; bazen bir çiçek, bazen bir aynalı pano, bazen bir kapı, bazen bir pencere demiri yaparım. Sanatıma ruh katarak onu süsler satarım! Bazen laf atanların, dil çıkaranların, dili uzayanların dilini kesecek keskinlikte kılıç yaparım! (Babadan “el” almak gâvurdan parmak yemeye benzemez… Bir şeyi bilmek, onun cahili olmaktan evladır, diyen bir hadis vardır.”. Diline hâkim olamayan insanlar, fizan da da olsa, ABD de olsa kılıcımın ruhu o dilleri keser!)

HZ.İSMAİL (AS) VE HZ. YUNUS (AS) örnek aldım! Dağları taşları, denizleri İl il gezer, gerekirse tüm domuzları (!) tek tek vurur veya balık tutarım! Öğrendiklerimi öğretir oturur keyfime bakarım.

HZ. LUD (AS) örnek aldım! Tarihçiliğini; seyyahların, Evliya Çelebilerin pirini…

Tüm yazdıklarımı ve yazılanları not alırım. Türkçeyi konuşamayan bilgeleri (!) kendinden başkasını beğenmeyen asalakları, burnu Kaf dağında olan bunakları; beş cümlenin üçünü yanlış yazan çakma MB Ordinaryüs’leri; Notlarımı, gerektiğinde sapıtan ve iftira atmaya yeltenen bu kişilerin gözüne sokmak için alırım iddia etmem bundandır!

HZ.ÜZEYR (AS). Örnek aldım! Onun kadar olmasa da, bağ bahçe işlerine merakım olmasına rağmen hiçbir zaman o fırsatı tam olarak elde edemediğim için çok üzgünüm. Ama ilk defa reklam panolarından bahçesi olmayan evime 6x3=18 metre saksı yaparak üst üste duvara asınca çok insana “Azmin sonu; isteyince oluyormuş” dedirttim.
“HZ. Muhammed (SAV) : ” Her peygamber kardeşimin bir mesleği vardır. Benim mesleğim cihaddır ” demiştir.
Peygamber efendimiz askerlikte başarılı bir ordu kumandanı idi. Aile içinde şefkatli bir baba, Müslümanlar arasında örnek bir insan, dürüst bir tacir idi. Çocukluğunda çobanlık yapmıştır. Dünya da bütün insanlara rehber, ahirette ise ona ümmet olanlara şefaatçi.

“Hz. Muhammed, diğer peygamberlerden farklı bir konumda değildir. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

Muhammed, başka değil, sadece Allah’ın elçisidir; ondan önce de nice elçiler gelmiştir. Öyleyse o ölecek ya da öldürülecek olursa sizler gerisin geriye mi döneceksiniz? Her kim gerisin geriye dönecek olursa onun Allah’a hiç bir zararı dokunmaz. Allah şükredenlerin karşılığını verecektir. (Al-i İmran 3/144)

Allah bize bir Kitap ve bir Peygamber göndermiştir. Onların çizdiği sınırların dışına çıkmamak gerekir.”

Tabi ki her cübbeliden din hocası olmayacağı gibi her üniversiteliden de bir profesör olmaz. Allah, aynı zamanda insanlara doğru yolu bulsunlar diye akıl vermiştir. İnsanlar her önüne gelenin oyuncağı değildir. Ama kendini diğerlerinden üstün görme gayreti içinde, kibirlilik virüsüne kapılmış yenilgiyi hazmedemeyen düş dünyasının cengâverleri, gerçekte korda patlatılmış mısır gibi patlarlar da, eline aldığında seni de yakmak isterler…
Zavallıdır bunlar... Allah bunları ıslah etsin!

Bana dokunan yılan fazla yaşamaz!


Yılan gördüm mü başını hemen ezesim gelir. Yılan soğuktur bir türlü alışamadım bu mahlûka be arkadaş! Vatandaşın biri değinmiş pür dikkat kesildik hatta tüm MB kitlendik bekliyoruz devamını. Hazır açılmışken hele bir tamamlansın açılımını karşıt görüşlerin de soracağı çıkacaktır elbet! "Su içen adama yılan dokunmaz" derler ama başkaları ile uğraşanlar için söylenmemiş bu söz!

Zamane yılanları da bir acayip oldu arkadaş; hani bir söz vardır ya kediler için söylenir “hem öper hem bağırır, nerden atarsan at dört ayaküstüne düşer” Bazı yılanlar da buna özenmiş olmalı; hem ısırıyor hem bağırıyorlar! Hani insanlarda zannedecek yılanın kuyruğuna basmış biri!

Şovmen bu yılanlar kardeş şovmen, standap yapıyorlar. :))

Kafalarını ezmek lazım!:((

Hemen her hafta balıkta bu yılanlardan görür kafasını ezerim!:((

Efendim bizim şu porno yazarı Aşkın Bey (!) zannediyor ki bu balıkları yakalamak o kadar kolay; bana şöyle diyor; “kâğıda yazarım sazan gel, sazan gel, sazan gel, ve sonra o kağıttan bir gemi yapar göle salarım onlar tıpış tıpış gelir” he vallahi yalan da değil hani görmesem yalan diyeceğim. Ama ne hikmetse hep aynı sazanları yakalıyor (!) denemek için onlara barkot vurduk ve saldık çayıra Mevla’m kayıra :))

Hep aynı sazanlar boy pos yaş kıyafet cins pes yani, gün geçtikçe büyüyüp gelişiyorlar!

Hani maydanozlar, rokalar nerede?

Şöyle bir karışık salata yapayım yahu...

Nede olsa bu hafta da iki tane daha yayın yakaladım, şöyle sırtüstü yaslanıp keyfime bakayım birader...

Haa unutmadan adamın biri iki de bir davet gönderiyor “Gelsene lan beyefendi görüşelim yüz yüze göz göze diye” Arkadaşlar bu üslubu kullanan o kadar çok insan var ki çamlıktaki hastane de! Kediyi bir odaya kaparsınız ya hani çıldırır, sağa sola saldırır ne yapacağı belli olmaz! Şimdi bu arkadaşta bunu hissediyorum. Yolmak paralamak içgüdüsü ile hareket ediyor, anlaşılan sıkıntı büyük ama ben sağ elimden korkuyorum (!) karşımdakinin meczup olduğunu anlatamam ki!:))

Bir ton kaldırıp iki ton vuruyor Allah muhafaza! :)) Şaka şaka ben 63 kilo geliyorum ve kollarımda çok ince zaten tül perde satıyorum Mahmut paşada. Üç alana bir bedava memlekette enayi çok (!) o bedavanın parası zaten önceden üçün içine katılmış he he he pazarlamacı zihniyeti yalan söylemek caiz olmuş ta haberimiz yok.

Nerde kalmıştık? Durun kapı takmaya pardon tül satmaya gidiyorum…

Pardon çok özür dilerim aklıma geldi, daha öncede birkaç arkadaş yüz yüze görüşme talep etmişti! Ama benim, meczupların talep ve isteklerini karşılayacak zamanım yok. İki kez toplantıya katıldım ve hatta birini ben organize ettim. Dost düşman herkesi davet ettim gelenler geldi. Allah razı olsun. Gelemeyenler mesaj çekti, tel çekti, telefon etti mazuratını bildirdi ama gelmeyenler periyodik olarak laf etti, dedikodu etti ve iyi halt etti!

Şimdi demezler mi adama o zaman niye gelmediniz? Şimdi “Sür eşeğini Niğde’ye doğru.” Bu çırpınışlar hayra alamet değil arkadaşlar sonun başlangıcını hissetmiş olanların zulmünden Allah tüm “el, göz, almışları, çoluk çocuğumuzu vatanımızı korusun…

Amiiin…

Resim: www.hakkindabilginedir

MB için süzgeçten geçmiş hali!

Yılan soğuk bir mahlûk olduğu için yılan gördüm mü başını hemen ezesim gelir. Zamane yılanları da bir acayip olmuş arkadaş! Eskiden sadece tısssssssss diye ses çıkarırlardı, şimdi tıssss tıssss tıssss diye tempo tutturmuşlar aynı kanaldan standap yapıyorlar…


Şovmen bunlar kardeşim şovmen; sanki fear-factor-aksiyon- programında ki oyuncuların üzerine bırakılan figüran mahlukatlardan!

Gelibolu sahteleri gibi aksiyon yapıyorlar bir sağa bir sola kuyruk atıyorlar. Tabi böyle olunca cazibesi artıyor. Biz sazan peşinde koşarken bunlar levrek yakalıyor…Sağcılara kırıtıp, solculara sırıtıyorlar… Bir tas süt koy önlerine sana istediğin her aksiyonu versinler…

Renkleri değişkendir tıpkı tısssshayııııırsss derken tıssssseveeeetssss derler ne yardan ne serden geçerler! Tıslamaları politiktir! Kapıları herkesime açıktır kıvrak ve kıvırcık zekalarıyla her pozisyondan kurtulmayı başarırlar. Ancak bir kaçar, iki kaçar, bir gün bir avcı kafasına basar ve balon patlar TISSsssss X! Stop hayatı mafiş.

Blog’ta Gizli Kimlik ile Yazmak Serbest midir?

Sevgili editörler. Bloglarda farklı isimlerle yazmak serbest midir? Örneğin herhangi biri dilediği kadar isimle kayıt olup kendi görünen ismine yorum göndermesi veya başka yazarların yazdığı yazının altına görünen kimliğini savunmak, destek olmak amaçlı yazı yazamaz mı? Bu haksız bir rekabet sayılmaz mı? Esas polemik bu şekilde yaratılmaz mı? Şikâyet eden kişi şikâyet unsurlarını kendi bünyesinde barındırıyor ve "Çabuk hırsız ev sahibini şaşırtır" mantığı ile hareket ediyorsa, buna nasıl bir çözüm getirebilirsiniz?
Şimdi ben sizin bu harekete ılımlı baktığınıza şahit olursam, hemen beş veya on isimle MB kayıt olup kendi görünen kimliğimi korumaya savunmaya, bana ters gelen yazarlara saldırmaya başlarsam bunun önüne nasıl geçeceksiniz? Karşılıklı polemiklerde bazı yazı ve yorumlarımıza engelleme gelmektedir. Bu polemiklerin uzun sürmemesi için polemik yapan kişilerden kendilerini savunmaları için "Savunma" talep etmenizi ve polemiğin neden kaynaklandığını ve bu polemiğin sizin tarafınızdan nasıl sonuçlandırıldığı şekli ile siz MB ana sayfasında bir köşede açıklama yapmanızı öneriyorum.
(Varsayalım “MB” mahkemesi.)
Yoksa cevap verme hakkımı başka sitelerde kullanmaktan hiç hoşnut değilim. Lütfen bu konuda anlayış bekliyorum.
Bir süre önce MB daha iyi olması için bizlerin fikirlerini almak istemiştiniz. Gerçekten bunu istiyorsanız önerilerimize kulak verin. KK. Beyin ağlaması sızlaması bu yüzdendir, kendisini deşifre ettiğim içindir. Hoş benim onunla bir zorum elbette yok ama yazdığı bloglarda verdiği cevaplar çok önemli!

Şimdi siz bana haklı olduğunuza inandığınız bir soru sorsanız, benimde sizin sorunuza verecek mantıklı bir cevabım olmasa ve size belden aşağı bir yanıt versem! Sizde aynı kanaldan bana tekrar dönseniz ve ben size tekrar hakaret etsem. Sizin yazdığınız mantıklı ve edepli yorumunuzun altında benim verdiğim belden aşağı saçma sapan yorum haliyle sırıtacak ve bu yazdıklarım beni rahatsız edecek. O yüzden sizin yorumlarınızı ve size yazdığım cevapları silmek benim için en doğru (yanlış) hareket olacaktır!
Sizden gelen başka yorumları MB ile paylaşmayıp yanıt olarak ta; bana gelen başkalarının yorumlarına yazdığım cevapların içinden gönderme yaparak size şu cevabı versem:

"Sevgili Hacıoğlu, bir kere tamam, iki kere tamam, üç kere tamam ama bir adam eşşek kere yazarsa ne dersiniz? sana atacak kemiğim kalmadı diyorum ama yine havliyor ve şimdi de yandaşı çıktı ortaya, birilerinin kendilerinden farklı olmasına tahammül edemecek kadar kısır, sevgiyle muhabbetle..."

Bu yorum Orijinal halidir kelime hataları ile kurduğu düşük ve anlamsız cümle ile ne kadar gözü dönmüş olduğu görülmektedir. Bir insan neden bu kadar kızar? Kendisine küfür mü edilmiştir? Madem kızıyorsun millet seni kızdıracak yorumu merak etmez mi? Ama etmez, çünkü maksat üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir! Aklıselim insanları tenzih ediyorum. Benim dediklerim maydanoz ve roka cinsi olanlar salatalık cinsinden. Hiç düşünmeden hareket eden karşıdaki insanı dinlemeden yargılayan zihniyetin sembolüdür maydanoz. İşte bu aşamada “Aaa ben maydanoz olmuşum farkında değilim” diyen olursa onu “ayrıştırabilirim”!
Bu linkten yukarıda ki yorum cevabını görebilirsiniz ama benim yazdığım yorumu ve kişinin bana yazdığı cevabı göremezsiniz! Çünkü tarafından silindi! (Arşivim de kayıtlı! Küçük bir arızadan dolayı dosyalar karıştı, bulunca A-Z ye yazacağım blog’ta yayınlayacağım.)


Sizin bu saatten sonra bana yazdığınız tüm yorumları çöpe atsam ve siz kendinizi duyurmak için çırpınsanız, yazdığınız yazılarınızın bir de MB editörleri tarafından yayınlanmadığını görseniz siz ne yapardınız? Söylemek istediklerinizi söyleyememek çok zor ama söylemenize, yazmanıza izin verilmemesini daha onur kırıcı bulmaz mıydınız? İnternette bunları yazacak o kadar çok yer var ki her türlü formatta yazabiliriz. Zaten muhataptan başka kimse bu rezilliği üzerine çekmez o kişi bunu arar ve bulur.

Akıllı adam başına gelecekleri bilir ve hemen işi büyütmeden hatasını anlar ve özür diler. Defalarca özür dilemesini istedim ki bu iş bitsin. Ama maalesef kısa bir dönem sonra yine saçma sapan bir akıl blogu ile huzurlarımıza çıkıyor. İşte orada Beyefendinin her sözüne padişahım çok yaşa mantığı ile hareket edenlerden yüz bulduğu arka bulduğu sürece bu devam ediyor.

Şimdi maydanoz Davut kimdir açıklamasına tekrar gelelim. Maydanoz Davut sürekli aynı minvalde dolaşan ama yayınlanmayan yorumlar ve mesajlardan haberi olmayan kişidir! Yazılan yazıların o yorum ve mesajlar üzerinden kaynaklandığını bilmeden, konuya hâkim tavırlarla kişiye destek yazıları yazan kesimdir. Bir insan ancak bu kadar kasıtlı olarak başını kumdan çıkarmaz! Kim bilir belki de bu maydanoz Davutlar çakma isimle yazılan kişinin 2–3–4–5–6- vs kimlikleri de olabilir.

Bence kişi hangi isimlerle yazdığını açıklarsa esas dananın kuyruğu o zaman kopacaktır! Çünkü kendi kendine yazdığı yorumlar ortaya çıkacaktır!

Çünkü kimsenin yazısına ilgi göstermediği bir anda bu kimlikler devreye girerek diğer yorumcuları harekete geçirecek doneler ortaya sürecektir!

Çünkü bu kimlikler esas adamı destekleyici bloglar ile takviye güç olduğu ortaya çıkacaktır. Tabi tüm bunlar işi gücü dalavere olan millete her blog yazısında akıl vererek kendince üstünlük kurmaya çalışan zavallıların işidir. Tıpta bunlara ne denir doktorlar daha iyi bilir.
Bir de "her şakanın altında bir gerçek vardır" veya "gerçekler şakayla söylenir" gibi Ata sözlerimiz vardır. Varsayın bu da onlardan biri!!!

Konuyu irdelemekte, ayrıştırmakta, aynı düzey ve paralelde örtüştürme de, gönül hoşluğu ile paylama’da, paylaştırma da yarar var sanıyorum :)
Not: İstemeden sahte entelektüel davranış bozuklukları bana da bulaştı çok ÖZÜR dilerim!
M.Talip Girgin

Not: Resim www.loadtr.com

1 Eylül 2010 Çarşamba

Deh!.. Çüş!..


Blog yönetimine hiç aklından geçmeyen bir teklifte bulunacağım: bir blog muaşeret polisi kurmak! Trafik polisi olsun, ahlak polisi olsun, cinayet polisi olsun da, blog içi muaşeret polisi niçin olmasın? Günün her saati evlerinde veya iş yerlerinde yalnız, odalarına çekilmiş ve varsa; çoluk çocuğunu, eşini, ihmal eden; yoksa elin adamını veya kadınını taciz eden insanların (!) kimine “Deh!” kimine “Çüş!” diyecek resmi bir ağız mutlaka, mutlaka olması lazım!

İnternet ortamında; kadını yalnız tarlada görmüş, ormanda rastlamış, dere kenarında veya plajda gözetlemiş bir yığın aklı Selimiyelikler (!) Ayaküstü iki tek parlatıp, PC nin başına geçtiler mi, her omuzu yuvarlağı, her göğüs üçgeni, her etli dudak, her sürmeli göz karşısında, başlıyorlar kişneyip eşinmeye: Dil şakasından başlayıp (zamanla) el şakasına kadar…
İşte muaşeret blog polisinin copu burada havalanacaktır: “Çüş!”…
Kadınlı erkekli bir tatlı su kalabalığı yahut mektep veya iş kaçkını bir sürü Âvaremu…

Blog kategorisinde; ya bir erkeğin sayfasında, ya da bir bayanın sayfasında; tek kelimelik yorum trafiği içinde yutkunarak toplanmış çene çalıyorlar. Blog kategorisi herkesin kullandığı yaya kaldırımı gibidir. Yaya kaldırımı yolcuların değil, sanki babalarının!

İşte, blog muaşeret polisinin copu burada da havalanacaktır “Deh!”…

Her gün gördüğümüz, her gün iğrendiğimiz, her gün utandığımız bu misalleri istediğiniz kadar çoğaltmayı sizin hayalinize bırakıyorum. Haaa, muaşeret polisi gibi bir terbiye ekibinin ağzına bu iki kaba kelimeyi, “Deh”le “Çüş”ü niçin mi yakıştırdığımı soruyorsunuz?

Başkalarının, şaka veya gerçek yazmış olsun, birlik ve beraberliği çağrıştıran bir fikri ile alay edenlerin sıkıştıklarında; yönetime, çeşitli öneriler de bulunup, kaldırımı işgal edenlerin insanlığından şüphe ettiğim için!...

Başka web sayfalarında yayınlanan yazılardan rahatsız olanlar ancak kendini temize çıkaramamış insanlardır. Hiç kimsenin gerçeği öğrenme hakkını elinden alamazsınız! Hakaret içeren, hak edilmemiş (!) bir tek cümle bulursanız Haydi mahkemeye gidin “Deh Deh”

Kaynak: Y. Z. Ortaç 1955 Akbaba...